Cinsel Gücü Yaratıcı Enerjiye Dönüştürmek (III)

Einstein 50. yaş gününü kutladığı gün romancı, gazeteci George Sylvester onunla bir röportaj yapar. Ünlü fizikçi ve felsefeci Albert:

Haberin Devamı

DOĞURGAN YARATICI ENERJİ NE ZAMAN İVME KAZANIP OLGUNLAŞIR

“Biz, pek çok değişik dilde kitapla doldurulmuş bir kütüphaneye giren küçük bir çocuğun durumundayız. Çocuk kütüphanedeki kitapları birisinin yazmış olması gerektiğini bilir. Nasıl yazıldıklarını bilmez. Yazıldıkları dilleri anlamaz. Çocuk, kitapların sıralanmasında esrarengiz bir düzen olduğundan da şüphe eder, ama ne olduğunu bilemez. Bu durum, bana göre, en zeki insanın bile tanrıya göstereceği yaklaşımdır. Biz, evrenin muhteşem bir şekilde düzenlendiğini ve belirli kanunlara uyduğunu görmekteyiz, ancak bu kanunları çok bulanık bir şekilde anlayabilmekteyiz. Bizim kısıtlı akıllarımız için bu çok geniş bir konu” der.

Bu metaforik metni okuduğum gün Allah, evren, ben ve ruha dair ilmî anlayış ve iman üzerine zihnimde oluşan resimler doğrusu beni etkiledi. O görüntüde ne vardı derseniz? Yüreğimde iz bırakan deneyimlerim sanki filim şeridine dönmüş, öylece gözümün önünden birer birer kareler halinde geçiyordu. İşin enteresanı kendimi sinema salonunda gibi hissediyordum. Üstelik olaya öyle kendimi kaptırmışım ki gayriihtiyari olup biten olaylar içindeki bendenizi kopyam gibi algılamaktaydım. Gösteri bitince dilim, “Allahallah bu kadın nelerde yaşamış, neler yapmış” diyor, zihnimse farklı farklı deneyimlerimden oluşan çıkarımlarımı sanki o an birer noktaya dönüştürüyordu. Birden çocukluğumda, “kareli defter üzerine kondurduğumuz noktaları birleştirme” oyununu hatırlayınca kafamın içinde bir lamba yanıverdi. O an neden – sonuç ilişkisi çerçevesinde yaşamsal noktalarım birleşmesiyle kendi gerçeğimi görüverdim. Sanki zihinsel, duygusal yüklerden arınıp yeniden doğmuş gibi oldum. İşte yaşam ya bir kelime yada bir resim… İnsana günü gelince gerçeğini gösterir. Ya siz, Einstein’nın bu röportajını okurken hayalinizde ne /neler canlandı? Eğer bir şey canlanmamışsa lütfen şimdi her kelimeyi daha yavaş ve sesli ve vurgulayarak bir kez daha okuyunuz. Zira yaşam sizin içinde şuan başlayabilir.

İşimizi biraz kolaylaştıralım: hoop hoop yaratıcı imgeleme devreye giriverse, hazır bahar gelmişken varsayalım bir araya geldik, çam ağaçlarının, sümbüllerin, papatyaların, kuş seslerinin… Arasında tabiat ananın kucağında, çimenlerin üzerinde bir çember olacak şekilde yere oturup konu üzerinde bir dakika odaklansak, kim bilir her birimizden ne yaratıcı, ne muhteşem düşünceler, metaforik kelimler, cümleler doğardı? Durun bir dakika, “ben böyle süslü, benzetmeli cümleler söyleyemem, hayal kuramam” der gibi oldu bir kaçınız. “Yapamam, beceremem…” gibi kelimelere enerjimizi harcamak ne kadar kolay değil mi? Peki “deneyebilirim, yaparsam ortaya nasıl bir şey çıkar” merakı içinizde doğmasına izin verirseniz ne olurdu acaba?

Zihinsel enerjiyi yapıcı ve korkusuzca kullanmaya insan kendine izin verse sonucunda olup bitenlere öyle şaşırıyor ki “aman yarabbi ben neymişim de haberim yokmuş” oluyor. Şu bir gerçek ki ağzımızdan çıkan her kelimeye dikkat! Zira o zihinsel engele dönüşüp, elimizi kolumuzu bağlıyor. Böylelikle becerilerimiz kendini gizlediği gibi açığa çıkmıyor. Dahası kaderimiz böylece mühürlendiğini biliyor muydunuz? Oysa tabiattaki cansız, canlı tüm âlem bizim esinlenmemize, öykünmemize onu kopyalayarak, benzeterek kolayca önümüzü açmamıza, yaşam yolunda rahatça ilerlememize yardımcı olmuşken;

…”İnsanı serseme çeviren rüzgâr gittikçe şiddetini artırmasıyla patika yoldaki yürüyüş tempomu hızlandırdım. Çünkü çimenlerin ve papatya görünümlü bitkilerin arasındaki şu otsu bitki… Onun tepesindeki beyaz topuz kısımdan ayrılıp uçuşan ve yüzüme çarpanlar… “Allahallah bu yörede ne kadar çok yetişmiş” dediğim an, sözüm ona biri beni dürtmüşçesine içim ürperdi, bedenim titredi. O andan itibaren çiçek odağımdaydı. Hemen ellerimle yüzümü siper edip, şöyle gözümün ucuyla ona daha bir baktım ve hatırladım. Çocukluğum ve arkadaşlarım sanki yanımdaydı. “Kim bir üfleyişte kaç tanesini uçuracak” bağırışları arasında avurtlarımızı nasılda nefesle doldurup hızlıca bütün gücümüzle üflüyorduk. Bir birimize engel olmak içinde… Hay Allah! Birden öyle heyecanlandım, hızlıca koparmak için yere hamle yaptığımda içimden bu kez onları koparmak gelmediği gibi çok hassas tülümsü parçacıkları okşuyordum. Bir an durdum, “ sahi bunun adı neydi? Tık yok! Hale bak, seni bolca neşelendiren, arkadaşlarınla keyifli vakit geçirmene neden olan bu çiçeğin adını bile bilmiyorsun”. Bu kez ayaklarım bitkiye dair bir bilgiyi öğrenmek için merakla ve hızla eve yöneldi. Çiçeğe dair araştırma ve okumam bittiğinde olağanüstü dönüşüm hikâyesi bana ilham oluyordu.Cinsel Gücü Yaratıcı Enerjiye Dönüştürmek  (III)
Zira zihnimde siz dostlarla paylaşacağım metnin içeriği şekilleniyordu. “ Adı, “Karahindiba, sexual (eşeysel) çoğalan bitkiler sınıfından olup, erkek ve dişi eşey hücrelerinin (gametlerin) yılda bir kez birleşmesi …” Düşünsenize cinsel enerji bir kez o doğum için açığa çıkmaya görsün ya sonra, güçlenerek ve her adımını ayrı bir görsel şölene dönüştürerek, beş –altı ay boyunca kendine has ilahi yaratıcı enerjisiyle şekilden şekle geçiyor. Kimi zaman bedenlere şifa, kimi zaman hortuma benzeyen sapından çocuklara borazan, kimi zamansa romantiklere coşku dolu anlar yaşatıyor. Böylece ona biçilen meziyetler çerçevesinde soylu görüntüsüyle serpilirken, bir yandan kendini gerçekleştiriyor, bir yandansa insanlığa hizmet ediyor. Buradan hareketle cinsel gücün asıl varlık nedeni bana göre oluşturduğum şu teoride yatıyor. “doğurgan yaratıcı enerji harekete geçmeden önce devimsel; etkin bir gücü ve manalı bir amacı içerdiğinde esinleniyor, genişledikçe olgunlaşıyor, canlılığını koruyor” diyebilirim.

Ancak bitkinin kendi içindeki bu evrimleşmesi sonucu ne olacağı ve dönem aralıkları biliniyor. Ya insan öylemi? İnsanın yaratıcı enerjisinin etkinleşip yetkinleşme süreci pek çok faktör yüzünden nerde başlayıp nerde bitiyor neye dönüşüyor tam bir muamma. Buradan hareketle, her bedenin kendine has süreci varken, şunu şöyle yaparsanız zihindeki şu kanallar açılır diye size bir reçetede söyleyemem. Hele de buluğ çağında genç bedende toplanan aşırı seks enerjisiyle baş etmek kolay olmazken ama genç dimağ ya da seksüel enerjinin bilincine varan kişi onu yönlendirmeye niyet ettiğinde durum değişir.

Büyük İslam filozofu İbn-i Rüşd’e sormuşlar, başarının sırrı ne? “Konunun can alıcı noktasına yaklaştığımda iki, üç dakika gözlerimi kapatma alışkanlığı geliştirdim. Gözlerim kapalıyken tamamen yaratıcı hayal gücü becerime güvenerek daha ileri zekâ düzeyine ulaşabiliyorum” demiş. Bu konuda yorumumu soracak olursanız: Tek bildiğim, sağlıklı yüksek sevgiyle başlanan hareket, seksüelliği harekete geçirmesiyle bizi sarhoş edip dış dünya ile bağları kesiyor. Ve bizi coşku (vecd) haline taşımasıyla açığa çıkan zevk bedeni iyileştirip uyaran ve daha yüksek ruhsal benliğe tanrısal kaynağa ve bilgiye götürdüğüdür. Yalnızca, zihnin gelişmesine yüksek katkıda bulunan bu seksüel enerjiyi yönetme becerisini geliştirmek başlarda hiç de kolay olmayacaktır. Ama sabır ve gayret dostumuz olursa, cinsel enerji zihnin kimyasında değişikliği başlatır. Dahası olanaksız diye bir şey olmadığına göre ve şu noktaya kadar tüm bu satırların hepsi okunduysa kesinlikle zihiniz siz istemeseniz de, isteseniz de harekete geçecektir. Ve sizin için bu konuda hiçbir şey eskisi gibi olmayacağını söyleyebilirim. Gelin kendimizi test edelim. Bunun için Kaufman ve psikolog Rebecca L. McMillan ortaya çıkardığı ve onlardan esinlendiğim bazı başlıklara bir göz atalım.

1- Düş ya da hayal kur: Yaratıcılığının “kuluçka sürecini” destekle.

2- Kendini gözlemle ve yaz: “Zihnindeki karmaşa ve zıtlıklar daha iyi anlaşılsın.” Joan Didion.

3- Kendin için uygun olan saatlerde çalış: İçine dön, böylece yaratıcı iç sesini (vahiy)tanı.

4- Yeni deneyimler oluştur: Açığa çıkan değişik duyguları tanıma öngörüyü geliştirir.

5- Risk al: Durumlar karşısında, büyük düşüncene saygı duy, risk al ve yaratıcı enerjini besle.

6- Yenilgi ve hatadan korkma: Seksüel güç yaratıcı enerjiye dönüşürken dayanıklı ve esnek olmanın yollarını ara. Steve Kotler, Einstein ile ilgili bir makalesinde “Yaratıcı kişiler başarısız olur ve gerçekten yaratıcı olanlar çok sık başarısız olur der.

7- Kendini ifade etmek için yaşam bir fırsatsa: “Yaratıcı kişiler, yaşamın içinde sürekli olarak kendilerini ifade edebilecekleri fırsatları aramaya daha yatkın olabilirler.( Nietzsche)”

8- Simgeleri okumak: Steve Jobs, “yaşanılan deneyimleri birleştirmeyi başaranlar, yeni şeyleri oluştururlar” der. Başkalarının göremediği fırsatları görme becerisinde yetkinleşmek.

9- Yaşamındaki engelleri tersine çevir: Psikolojinin “Travma sonrası gelişim” adı verilen yeni alanında, gerçeği farklı bir perspektifle görebilmek için ihtiyaç duyulan bir güç. Hayatın bir noktasında içinde bulunduğu şartlara güven bitip her şey alt üst olduğunda, tüm sınırları aşarak gidişatı yepyeni ve farklı bir gözle değerlendirmek ve harekete geçmek.

10- Arada zihin temizliğine giriş: Anonim bir yazıda “o kafaya ne soktuğunuza çok dikkat edin. Çünkü onu asla dışarı çıkaramayacaksınız “der. Gerçekten sınırlı bakış açımızla, her şeyi önemseriz. “Yok, öyle dedi, yok böyle oldu”... Böylece çöplüğe dönüşen zihin, cinsel ve yaratıcı enerji kanallarını kapatır. Can sıkıcı anılardan kurtulma ve zihinsel özgürlüğün tadına varmayı ister misiniz? O halde, hakikat ne? Kendimize dair acı veren olayları biz nasıl anlatırız? Sanki şu an olmuş gibi, olayı yeniden yaşarız değil mi? Çünkü olup biten kolayca hazmedilmez.

Burada yol ayrımı var, 1- ya eski ve kirli enerjiyle beslenmeye, yetinmeye devam edilir. 2- Ya da bizim hazım süremizi kolaylaştıran, önümüzü açan eylemlere girişilir. Ama bunun için yeni bakış açısına ihtiyacımız var.

Örnek: 1- Canımızı acıtan olay geçmişte kaldığından onu hikâye gibi görebilir misiniz? 2-Öyleyse olaydaki ben artık “o” üçüncü tekil şahıs zamiri olmuştur. 3-Böylece aktarım sırasında kendi filmini seyreder gibi hissedebilir misiniz? 4- Gelecekte kullanmak üzere deneyimden kazanılan önerme çıkarılır. 5- yeni eylem adımı ve yola devam. Tıpkı “fırtınanın geçmesini beklemek yerine, yağmurda dans edebilmeyi öğrenmek (anonim)” gibi.

11- Gerçek tutkularının peşinden gitmek: İçten gelen doğal bir isteği, dürtüyü dikkate alma ve
“bu konuda neler yapabilirim?” tarzı vizyon yaratan, etkili, olumlu ve güçlü açık uçlu soruların çok hayat kurtardığına tanık oldum. Dahası bedeni korumaktan sorumlu bilinçaltının bu durum hoşuna gittiğine inanıyorum. Ve iç sistemde ışık yanmaya görsün, “güneşi gören göz gördüğü aydınlığı içinde taşıyor…”(Mualla Güven) Üstelik ruhu harekete geçirip, umudu ve bedensel, zihinsel diriliği artırıyor. Böylelikle yaşamın pınarı olan cinsellik bezleri, yaşlanma sürecini etkileyen organik ve hücresel işlevlerin kontrol istasyonuysa, dileğim bu yolda gelişen, genişlemek isteyen nice canlara, bize bahşedilen bu anahtarla sonsuzluk kapısını açmaları.

Yazarın Tüm Yazıları